Çözümü Konuşmanın Asgari Şartı, Onu Gerçekten İstemektir

Çözüm süreci bir kere daha muhalefet için bir turnusol kâğıdı oldu. Bir kere daha görüldü ki, bir meselede “çözümden önce o çözümün ahlakına sahip olmak” önemlidir.

Çünkü ancak bu varsayım altında ve bu asgari şarta sahip olunduktan sonra karşılıklı konuşmak, fikir alışverişinde bulunmak ve bundan ortak bir sinerji yakalamak mümkün olabilir.

“Çözüm ahlakı” deyince bunu da en kısa şekilde şöyle formüle edebiliriz belki: “Bir sorunun çözümünü gerçekten ve samimi olarak istemek…” Gerek yeni ve sivil bir anayasa yapılması, gerekse terörün bütün boyutlarıyla ortadan kaldırılması için başlatılan çözüm sürecinde muhalefetin tavrına bakın. Amaçlarını daha baştan “AK Parti ne derse karşı çıkmak, AK Parti’yi yıpratmak” olarak belirleyenlerin, herhangi bir meselenin çözümüne katkı sunmaları beklenebilir mi?

Başbakanımızın deyimiyle biz “üzüm yemeyi”, muhalefet ise “bağcı dövmeyi” istiyor. Bu şartlar altında sorunların çözümü için görüşmeler yapmak, konsensus aramak, işbirliği çabalarına kalkışmak maalesef anlamını yitirip detay olmaktan öte geçemiyor.

CHP ve MHP’nin milletimizin vicdanı nezdinde şu soruya cevap vermeleri gerekiyor: Bu partiler yeni ve sivil bir anayasaya sahip olmamızı gerçekten ve samimi olarak istiyorlar mı? Bu partiler, terörün bitmesini ve Kürt sorununda demokratik-hukuk devletine yaraşır bir çözümü gerçekten ve samimi olarak istiyorlar mı? Bu sorulara “Evet” demek, cevap verildiği anlamına gelmez. Önemli olan o evet’in içini doldurmak, samimiyeti hissettirebilmektir.

CHP, sadece Silivri ile ilişkileri itibarıyla bile sivilleşme diye bir kaygısı olmadığını, dahası, ezeli militarist özlemlerinden bir türlü vazgeçmediğini her vesileyle ortaya koyuyor. Benzer tavırları terörün tamamen bitirilmesine dönük çözüm sürecinde de sergiliyorlar. Bir gün bir şey söyler gibi yapıyorlar, ertesi gün aksini söylüyorlar. Yeni anayasa iş birliği ve konsensusla hazırlanmalı diyorlar, sonra katkı sağlanacak zeminlerden uzak duruyorlar. Çözüm süreci ile ilgili komisyon kurulmasını öneriyorlar, sonra kendi önerdikleri komisyona üye vermiyorlar.

CHP’nin her halükarda olumsuzluğu seçen bu tavrı aynen şu fıkradaki ruh halini yansıtıyor: Kız annesine “Anne, komşumuz bu akşam vereceği davete bizi çağırır mı dersin?” diye sorunca annesi şöyle cevap verirmiş: “Ne yapacaklarını bilemem ama bizim ne yapacağımız belli; çağırırlarsa gitmeyiz, çağırmazlarsa da küseriz!”

Sonuç itibarıyla bir kere daha söylersek; Fikirler elbette farklı olabilir ama bir meselenin çözümüne katkı sunmanın asgari şartı, o meselenin çözümü için gereken bir ahlaka sahip olmaktır. O da öncelikle o sorunun çözümünü samimi olarak istemektir. “Ortak paydası çözüm istemek” olmayan kişi ve gruplar, hem doğru dürüst konuşamazlar hem de konuşsalar da bir fayda elde edilemez. Türkiye’nin, en az sorunları kadar sorun olan bir muhalefeti var maalesef. Ve Türkiye böyle bir muhalefeti hak etmiyor!