Türkiye Sadece Normalleşiyor

“Anormal” olanı “normal” sayanların, “normal” olanı da “anormal” gibi görmeleri doğaldır.

 

Türkiye’de AK Parti karşıtlığında ittifak edip AK Parti’yi iktidardan uzaklaştırmak için her yol ve yöntemi mubah sayanların hali tam da budur.

Mesela, sırf ideolojik propaganda olsun diye “Türkiye’de demokrasi yok” diyenlerin aynı zamanda 1940’ların tek parti dönemine hasret duyup övgüler düzmesi, söz konusu zihnin “normal” anlayışını çok iyi özetler.

Aynı şekilde “AK Parti öncesi ne güzel bir Türkiye vardı, her şey kendi normalindeydi” demeleri de böyle.

 

Mesela Cumhurbaşkanının bürokratik elitler tarafından “seçim görünümlü atama”yla belirlenmesini “normal” sayanlara göre, milletin doğrudan seçmesi “anormal” bir durumdur. Hiç bir konuda aktif bir tutum sergilemeyen, içine kapanık, sadece kendine yol ve yöntem dikte edilen bir dış politikayı “normal” sayanların, Türkiye’nin İslam dünyasından AB’ye, Asya’dan Afrika’ya, Balkanlardan ABD’ye her alanda çözüm odaklı, kişilikli ve özne olarak dış politika üretmesini, bir sapma, bir anormallik olarak vehmetmesi doğaldır.

Üniversitelerin kılık kıyafete göre yanaşık düzen eğitimine tabi tutulmasını, kapılarına ikna odaları kurulmasını “normal” sayanların, haliyle bilimsel bir özgürlük ortamı meydana gelmiş olmasını “Üniversiteler bitti, nerde o eski günler” diye hayıflanarak karşılamaları doğaldır.

Daha önce biliyorsunuz; MGK toplantıları mutlaka bütün manşetleri belirlerdi.

MGK, hükümetlere dikte edilecek politikaların belirlendiği bir üst siyaset aklı gibi görülürdü.

Sadece MGK mı?

Medya, hükümetlerle manşetler üzerinden pazarlıklara girer, siyasi ve ticari ilişkiler yürütürdü.

 

Bırakın demokrasiyi, insanların en temel hak ve özgürlükleri medya marifetiyle linçe tabi tutulur, hangi siyasetçilerin “artık muhtar bile olamayacakları” sözde “hür ve bağımsız” medya tarafından “normal” bir şekilde ilan edilirdi.

Yargı mensupları her özel günde, her önemli yıldönümünde siyasetçilere bir güzel ayar çeker, adaleti tesis etmekten çok millete vasilikle uğraşır, önce yargı bağımsızlığından söz edip sonra da militarist brifinglere koşardı.

TÜSİAD, darbelere giden kritik süreçlerde önemli görevler üstlenirdi.

Kendi faaliyet alanının dışında her alana müdahale etmeyi en “normal” hakkı sayar, milli eğitimden, dış politikaya, çocukların kaç yaşında Kuran öğrenmeye başlayacağından hangi kılıkla üniversiteye gideceğine kadar her konuda “vasi” bir üslupla gündem oluştururdu.

 

AK Parti işte malum çevrelerin “normal” gördükleri ama bir hukuk devleti açısından serapa “anormallik” olan tüm hususları demokratik bir hukuk devletine yaraşır şekilde revize etmek için iktidara geldiğinden beri büyük bir mücadele verdi.

Hem de her türlü saldırıyı, kumpası, şantaj ve tehdidi göğüsleyerek...

Geçmişin “anormal” olan statükocu özelliklerinden nemalanmaya alışmış çevreler, elbette yeni Türkiye’nin her tür vesayeti reddeden demokratik duruşunu hazmedemiyorlar.

Bu hazımsızlıkla da “Türkiye şöyle oldu, böyle oldu, basın özgürlüğü baskı altında, eksenimiz kayıyor” deyip duruyorlar.

Oysa Türkiye’ye bir şey olduğu yok.

Anormalliği normallik diye yutturmaya çalışanlar istese de istemese de, olan sadece şu:

Türkiye normalleşiyor!