3 Örnek Tek Gerçek

Yassıada mahkemesinde, 27 Mayısın Mahkeme Başkanı Salim Başol, uyduruk iddialarla yargılanmalarına itiraz eden merhum Menderes ve arkadaşlarına şöyle demişti:

“Sizi buraya tıkan kuvvet böyle istiyor!”

28 Şubat sürecinin en önemli aktörlerinden olan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Vural Savaş, Cumhuriyeti yıkmaya çalışmak gerekçesiyle bir partiyi kapattırmaya çalıştığında bazı gazeteciler sordular:

“Bu kadar ciddi bir iddia için delil bulunması gerekmez mi? Oysa iddianameniz gazete kupürlerinden ibaret. Delilleriniz nerede?”

Başsavcının cevabı hukuk tarihimize geçecek cinstendi:

“Malumu ilama gerek yoktur!”

Son vereceğimiz örnek ise daha önceki hafta bütün medyada yer almış taze bir örnek.

 

17 Aralık’ta Hükümete karşı yargı darbesi süreci başlatan parallel yapılanmanın savcılarından biri “Olaylar ve kişiler arasında bağlantı yok… Belge yok. Bu insanları nasıl gözaltına alacağız” diyen Emniyet’e şu cevabı veriyor:

“Siz adamları gözaltına alın, belge durumlarını sonra ayarlarız.”

Bu 3 örnek de, aslında çok önemli bir gerçeğin ortak paydasında buluşuyor.

Üçünde de hukuku millet iradesine karşı bir silah gibi kullanma hukuksuzluğu var.

Üçü de, yargı maskesi altında siyasi iradeye kast etmenin gayrimeşru girişiminden ibaret.

Üçünde de hukuk yok, hukuku yasa dışı yapılanmalar için araçsallaştırma var.

Üçü de, demokratik normale müdahale, siyasi doğallığı ortadan kaldırmaya çalışma anlamı taşıyor.

Ve nihayet üçü de anayasal değil, darbe hukukunun tecellisinden ibaret.

Her şey bu kadar netken birilerinin hala 17 Aralık kalkışmasını bir yolsuzluk operasyonu gibi göstermeye çalışması, siyasetimiz açısından vahim ve utanç vericidir.

Seçilmiş iktidara karşı yargı darbesi yapılmaya çalışılması, sadece AK Parti’nin sorunu olarak görülemez, görülmemelidir.

Üzerinde siyaset yapılacak zeminin güvenliği ve temizliği sadece AK Parti değil bütün siyasi partiler için son derece gerekli ve önemlidir.

Ne yazık ki muhalefet partileri, hala günü birlik çıkar hesabı ve ucuz siyasi oyunların ötesine geçip ülkemiz ve milletimizi öncelemek olgunluğundan çok uzaktır.

Ne yazık ki, ülke için bir ufuk ve vizyon ortaya koyamıyor, “Nasıl davranırsak birkaç oy daha fazla alırız” sığlığının ötesine geçemiyorlar.

Bu nedenle de Türkiye’de kuvvetler ayrılığı ilkesinin bütün demokratik ülkelerde olduğu gibi işlemesine dönük yasal çalışmalarımıza katkı sunmadıkları gibi bir de köstek olmaya çalışıyorlar.

Ancak onlar ne yaparsa yapsın, AK Parti, bu ülkede hiç bir vesayet türüne eyvallah demeyecek, darbe hukukuna müsamaha göstermeyecektir.

Türkiye birilerinin hayalindeki,  “Sanıkların idamına, tanıkların bilahare dinlenmesine….” hukukuna teslim olmayacaktır.

Egemenlik milletindir, milletin kalacaktır!