Artık Dünya Eskisi Gibi Olamayacak

Mısır’da cuntacıların yaptığı katliamların acısı yüreklerimizdeyken, Şam’dan gelen saldırı haberiyle adeta kahrolduk. Aralarında yüzlerce çocuğun da bulunduğu binlerce sivil ve masum insan kimyasal silahlarla can verdi.

Mısır’da cunta, Suriye’de Esed diktatörü benzeri tarihte az görülür bir barbarlıkla kendi halklarına ölüm yağdırırken,  başta BM olmak üzere, sözde uygar dünya, sade suya tirit kabilinden birkaç cümle sarfetmek dışında, sessiz kalmayı tercih ediyor.

Kuşkusuz bu tür facialar, insanın yüreğini parçalayan acılığı yanında, kitlelerde meydana getireceği şuur açısından öğretici bir misyon da taşır ve insanlık hafızasına çok silinmez izler bırakır. Seçilmiş meşru yönetimleri hukuk dışı yollarla devre dışı bırakan cuntalar ve yaptıkları katliamlar karşısında sergilenen küresel duyarsızlık, halkların bilincinde birçok gerçeğin daha köklü şekilde kristalleşmesini sağlamak bakımından bir turnusol işlevi de görmektedir.

Bu gelişmeler karşısında şu bilinmelidir ki; artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır. Bundan böyle gelişmiş ülkelerin Ortadoğu’ya dönük “Demokrasi” söylemleri hiçbir inandırıcılığa sahip olmayacaktır. Batı dünyası için “insan” değil çıkarları vardır. Çıkarlarına bir halel gelmediği sürece, çoluk çocuk denmeden insanların kitlesel katliamlara maruz bırakılması onları ilgilendirmemektedir. Bu gerçek bütün çıplaklığıyla ortaya çıkmıştır ve bundan böyle batılı yönetimlerin bu insanlık dışı politik yaklaşımları, kendi halklarındaki temiz vicdanlı kesimlerce de daha çok sorgulanacaktır.

Bu olaylarla beraber, Ortadoğu’daki işbirlikçi yönetimlerle küresel güçler arasındaki kirli ilişkiler, artık asla gizlenemeyecek veya tevil edilemeyecek şekilde deşifre olmuştur. BM ve benzeri oluşumların, bundan sonra halklar nezdinde daha da yoğun şekilde sorgulanacağı bir süreç başlamıştır. Sadece çıkarları önceleyen, insanı ve değerlerini, adaleti ve özgürlüğü hiçe sayan anlayışlara karşı mazlum halkların gözü daha da çok açılıp göstereceği direniş daha da çok güçlenecektir. İslam dünyasında 20. yüzyıl işbirlikçi despot rejimlerin, kralların, cuntaların yüzyılı oldu ama inşallah 21. yüzyıl, halkların, millet iradesiyle seçilmiş yönetimlerin, özgürlüklerin ve adaletin yüzyılı olacaktır.

Kim ne derse desin; Türkiye bu yeni dönemin en onurlu, en başı dik ve halkların gözlerinin içine bakabilme şansına sahip lider ülkelerinin başında gelecektir. Bazıları Türkiye’nin yalnızlaştığını söylüyorlar. Eğer kastettikleri kendi halklarına ölüm yağdıran çete yönetimler nezdindeki bir yalnızlıksa, bu onur duyulacak bir şeydir. Ancak Türkiye bugün halklar nezdinde son derece yüksek bir itibarın ve ilginin odağındadır. Türkiye bugün izlediği dış politikayı içine kapanarak değil, bilakis her uluslararası ortamda bulunarak, ilişkiler kurarak sürdürmektedir. Türkiye’nin zulümler karşısında tavır alması, asla içine kapanmasını gerektirmedi, gerektirmiyor. Yalnızlaşmak bir yana, bizim asıl gücümüz, dünyayla kurduğumuz bu entegrasyondan kaynaklanmaktadır.

Türkiye için asıl tehlike, geçmişte olduğu gibi içine kapanmak, dünyadaki gelişmelere karşı umutsuz bir seyirci konumunda kalmak olur ki, artık öyle bir Türkiye yoktur. Türkiye, elbette dünyanın siyasal parametrelerini iyi okuyarak, insani değerlerle rasyonaliteyi birbirinin zıddı haline getirmeden, tüm mazlum halkların umudu olmaya devam edecektir.

Kuşkusuz herkesten her şeyi derhal anlaması beklenemez ama unutulmamalıdır ki, bugün dünyanın önde gelen ülkeleri geçmişte de Bosna gibi birçok önemli olayda geç kalmış, sonradan bunu itiraf etmişlerdi. Türkiye dünyadan asla kopmadan ama barışa, adalete ve özgürlüğe dayalı yürüyüşünü sürdürecektir.