Aydın Menderes’i Kaybettik

Merhum Adnan Menderes’in hayattaki tek çocuğu olan Aydın Menderes’i de kaybettik.

 

Merhum Aydın Menderes’in hayatı acılar içinde geçti.

 

Esasen yakın tarihimizde Menderes adı, tek partili dönemden kurtulmanın ve ülkenin ilerlemesi yolunda büyük başarılara imza atmak suretiyle milletimizin sinesinde çok büyük bir sevginin adı olmakla beraber, aynı zamanda peş peşe yaşanan büyük acı ve trajedinin de adıdır.

 

Merhum Aydın Menderes’in babası Adnan Menderes, milleti hazmedemeyen  27 Mayıs cuntasının uyduruk mahkemesince idam edildi.

Ardından ağabeyi Yüksel Menderes 8 Mart 1972’de intihar etti. Bıraktığı mektupta, “Hayatta kaderin bütün cilveleri beni buldu. Kötü hadiseler karşısında daha fazla tahammül edemeyeceğim” demişti.

Kardeşi Mutlu Menderes’i ise 1 Mart 1978’de bir trafik kazasında kaybetti.

Sonra kendisi de hepimiz derinden üzen bir trafik kazası geçirmişti.

 

Aydın Menderes için çok şey söylenebilir ama o her şeyden önce siyasette bir vakarın ve mesuliyet duygusunun adıydı.

Düşünün; milletin kalbinde sevgi tahtı kurmuş ve bedelini canıyla ödemiş bir babanın oğluydu ama bunu bir gün siyasette malzeme olarak kullanmadı, yıllarca bu mirası haksız yere yağmalayanlara inat, siyasi ranta dönüştürmeyi düşünmedi.

Bunlardan da daha önemlisi, babasından dolayı asla intikamcı bir uslub ve tavır içine girmedi.

 

Bunu başarmak hiç de kolay değildir.

Milletimizin gönlünde her zaman yaşayacaktır.

Allah rahmet etsin, mekânı cennet olsun.

 

Soykırımcılar Suçlarına Ortak Arıyor

 

Cumhuriyetin ilk yıllarıdır; Atatürk Mersin’e gider.

Gördüğü son derece görkemli bir konağı işaret ederek sorar:

-Bu kimin konağı?

-Avram Efendinin.

Biraz yürüyünce gördüğü bir başka kaşaneyi işaret eder:

-Peki bu kimin?

-Agop efendinin.

Birkaç görkemli yapı hakkında daha sorular soran Atatürk, onlar için de “Artin’in evi, Vartan efendinin konağı, Moiz’in kaşanesi vb” cevaplar aldıktan sonra  “Peki” der, “Türkler nerede?”

Yaşlı birisi gözleri dolu dolu cevap verir:

-Türkler Çanakkale’de kaldı paşam!

İhtiyarın verdiği bu cevap Atatürk’ü de duygulandırır ve gözlerini yaşartır.

Osmanlı tarihi, bırakın gayri Müslimlere baskı yapmayı, onlar için bilakis bir çok yerde pozitif ayrımcılığın yapıldığı bir dönemin adıdır.

 

Fransa’nın “Soykırımı kabul etmeyenleri cezalandırmayı” öngören son çabalarını hep beraber görüyoruz.

O Fransa ki, bütün Afrika’da yaptıkları da bir yana, sadece Cezayir’de sömürge yönetimi boyunca 1.5 milyon Cezayirliyi, sırf ülkenin Afrikalı ve İslam kimliğini ortadan kaldırmak amacıyla, sistematik bir şekilde soykırıma tabi tutmuştu.

Fransa, değil soykırımı kabullenmeyi, yaptığından dolayı “bir kuru özür” dilemeyi bile yıllardır reddediyor.

 

Sarkozy Fransası, Türkiye’yi “yapmadığından” bile sorumlu tutacak kadar küstah ve pervasız, kendi “yaptığından” dolayı ise bir özür bile dilemeyecek kadar mağrur, kaba ve umursamazdır.

 

Kuşkusuz başta Fransa olmak üzere batının gelişmiş ülkeleri için, Ermeni soykırımı yalanı, Türkiye’yi belli çıkarlar doğrultusunda zayıflatmak ve sıkıştırmak için son derece elverişli olduğu düşünülen bir siyasal ve ekonomik enstrümandan ibaret.

Ermeni lobileri için de “soykırım hikayeleri” bir siyasal ve ekonomik rant kapısı.

Batılıların bu yalana sarılmadaki siyasal ve ekonomik çıkarlarıyla ilgili birçok gerekçe öne sürebiliriz.

 

Ancak unutmayalım ki, batılılar açısından bu işin bir de psikolojik tarafı var.

Malum, acımasız bir sömürgeciliğin tetiklediği kan ve gözyaşı dolu bir refahın üzerine yaslanan bugünkü batılı devletler, kendi geçmişlerine baktığında insanlık adına utanç verici birçok katliamın ve soykırımın varlığını görmektedirler.

 

Bu soykırımcılığın sadece Hıristiyan batı dünyasına ait olduğunu görmek onlara şu veya bu şekilde bir takım sıkıntılar vermekte, nesillere “demokrasi, insan hakları, özgürlükler, birlikte yaşama kültürü vs” konularında bir şeyler anlatmaya çalışırken yutkunmalarına neden olmaktadır.

 

Bu suça, İslam dünyasını da ortak etmek onların biricik muradıdır.

Böylece, “Bu tür şeyler her inançta, her dinde, her kültürde olabiliyor” demenin rahatlığını yaşamak istiyorlar.

Böylece insanlığa kan ve gözyaşından başka bir şey getirmemiş ve değerler adına hiçbir şey vaat etmeyen “tek dişi kalmış” medeniyetlerinin sefaleti üzerine psikolojik bir şal örtemeye çalışıyorlar.

 

İlber Ortaylı ne güzel söylemişti:

 

“Avrupa, Jenositi (Ermeni soykırımını) kabul ettirerek, Türkleri ‘kasaplar kulübüne’ almak istiyor. AB'ye girmek mi istiyoruz? Önce ‘kasaplığı’ kabul edeceğiz. Damgayı peşinen yiyeceğiz. Boynumuza yafta asılmasına rıza göstereceğiz. Sonra alırlarsa AB'ye gireceğiz. AB içinde de boynumuzdaki yafta ile gezeceğiz... Kasap sıfatıyla! Türkiye olarak bizden istenen bu.”

 

Ama bunu başaramayacaklar.

 

Başta Sarkozy olmak üzere kimse, her türlü tarihi, hukuki ve sosyolojik gerçekleri inkar ve ters yüz ederek, kendi topraklarındaki Gayri Müslimlere, onların şartlarına imrenecek kadar kucak açan bu aziz milletin alnına “insan kasaplığı” mührünü vuramayacaktır.