Başkanlık Sistemi… Kongremize Giderken

Başkanlık sistemi ülkemizde en sık tartışılan konulardandır. Demokratik açıdan bunda yadırganacak bir durum da yoktur. Bir ülkenin demokratik yönetim biçimlerinden hangisiyle yönetilmesinin daha iyi olacağını tartışmaktan daha doğal ne var?

 

Gel gör ki, bizdeki muhalefet ve onların yandaş kalemleri, her konu gibi, Başkanlık sistemi konusunu da, sadece ayrıştırmaya, husumet çıkarmaya ve yaftalamaya dönük son derece dar bir ideolojik alanda değerlendirmeyi başardılar. Oysa içlerinde, geçmişte başkanlık sisteminin ülkemiz için en ideal sistem olduğunu savunanlar da var.

 

Bilseler ki Başkanlık sistemine geçildiğinde milletimiz ilk seçimde CHP’li birini başa getirecek; yine isterler.

 

Ama artık bu çevrelerin yaklaşımını biliyoruz; Onlar için, “ülkenin geleceği, ülkenin yararı” diye bir kavram yok. AK Parti ne derse ona hemen karşı çıkmayı muhalefet sanıyorlar.

 

Bunu yaparken “ilkeli ve tutarlı olmak” gibi herhangi bir kaygı da gütmüyorlar.

“Geçmişte biz de Başkanlık sistemini savunmuştuk ama şimdi bunu AK Parti gündeme getirdiği için karşı çıkıyoruz” diyemedikleri için de son derece gülünç argümanlar ileri sürüyorlar.

 

Mesela “Başkanlık sistemi tek adam diktasına götürür” diyorlar. Söylediklerine kendileri de inanmıyorlar ama olsun. Böyle demeleri gerektiğine inanıyorlar ya, bu yetiyor. Elbette bu sözlerin ciddiye alınır bir yanı yok.

 

Başkanlık sisteminin özü, kuvvetler ayrılığı ilkesinin her açıdan tahkim ve takviye edilmesine dayanır. Kuvvetler ayrılığının sağlandığı bir sistemde tek adamlık olur mu? Ama kuvvetler ayrılığı ilkesi sağlanamazsa, her sistemde demokrasi büyük yaralar alır.

 

Türkiye’deki parlamenter sistemin daha önceki hallerini bilmiyor muyuz? Türkiye, hem de “kuvvetler birliği”ne dayalı fiili başkanlık sistemi dönemleri yaşamadı mı?

Milli Şefler, Muhtıralar, darbeler, darbelere fetva çıkaran yargı vs hep parlamenter sistemimiz içinde yaşanmadı mı? Ve üstelik, bu dönemlerin, ülkemizde hem savunucusu hem de baş müsebbibi, CHP zihniyetinin ta kendisi olmuştur.

 

Hala aynı kafada devam ediyorlar. “Artık darbe yapamıyor” diye askeri kâğıttan kaplan sayanların, “Hayatta yaptığım en iyi iş, üniversite öğrencilerinin kılık kıyafetlerine müdahale etmek için ikna odaları kurmaktı” diyenlerin siyaset yaptığı

CHP’nin ciddiye alınır bir yanı var mı?

 

Sakallı Celal’ın bir sözü vardır: “Meşrutiyet ilan ettik olmadı, Cumhuriyet ilan ettik olmadı, gelin bir de ciddiyet ilan edelim.”

CHP’liler Başkanlık sistemini tartışmadan önce ciddiyeti tartışsalar daha iyi olmaz mı?

 

Kongrelerde Sona Doğru

 

Geçtiğimiz hafta içinde hem en sona kalmış Büyükçekmece ilçemizin kongresini yaptık, hem de İl Kadın Kolları kongremizi. Artık sıra 27 Mayıs’ta TT Arena Stadı’nda yapacağımız İl Kongremize geldi.

 

İnşallah onu da Genel Başkanımıza, partimize ve İstanbul’a yaraşır bir görkem içinde gerçekleştirecek ve önümüzdeki yeni döneme gürül gürül gireceğiz. Hazırlıklarımız bütün hızıyla sürüyor. İlçelerimizde dalga dalga büyüyen heyecan ve coşku, 27 Mayıs’ta büyük bir çağlayan olup TT Arena’ya akmaya hazırlanıyor.

 

Biz AK Parti’nin Büyük Türkiye Davasına inanmış insanlar olarak, her dem yeniden tazelenen bir ruhun sahibiyiz.

 

Partimizin kurulduğu ilk günkü kadar heyecanlı, coşkulu, azimli ve ideal sahibiyiz. İnşallah 27 Mayıs’ta İstanbul olarak bu ülkenin ve bu milletin hafızasına en güzel notu düşeceğiz. Türkiye’ye ve dünyaya “İşte İstanbul budur!” dedirten en güzel fotoğrafı vereceğiz. El ele, gönül gönüle ve hep bir ağızdan söyleyeceğiz şarkımızı.

 

Önüne yasaklar çıkarıldığında ne demişti Genel Başkanımız;

Bu şarkı burada bitmez!

Bitmedi de.

27 Mayıs’ta söyleyeceğimiz şarkı da orada bitmeyecek.

Çünkü AK Parti bir sevdanın adıdır.

Ve… Adı sevda olanların şarkısı bitmez!