Biz Bu Filmi Çok Gördük, Artık Görmeyeceğiz!

27 Mayıs darbesine giden süreçte kilometre taşlarından biri de, daha sonra Yassıada mahkemelerinde yeniden ele alınan Kayseri Yeşilhisar olaylarıdır. 17 Şubat 1960 tarihinde cereyan eden olaylar, girdiği her seçimi kazanana Demokrat Parti iktidarını sandıkta değil, sokakta devirme planının bir parçasıydı.

Yıllar sonra CHP'li iki tanık Ahmet Ünal ve Bekir Küpeli ile dönemin ilçe savcısı Saim Dinçaslan olayların iç yüzünü anlatmışlar ve şöyle demişlerdi: “Her şey bir organizasyondu. Olaylarda gençler kullanıldı!”

Benzer oyunlar aslında bütün darbe süreçlerinde oynanmıştır. 12 Eylül’e giden yolda karanlık odakların gençliği neden ve hangi yollarla sokaklara dökmeye çalıştığı da daha sonra bütün detaylarıyla ortaya çıkmıştır.

Türkiye’de maalesef bazı kesimlerin kafasından “Milletin büyük teveccühüne mazhar olduğu için demokratik yollarla iktidardan uzaklaştırılamayan siyasi partileri antidemokratik yöntemlerle işlevsizleştirmek ve derdest etmek” fikri hiç gitmemiştir. Ve bu kesimler, karanlık süreçlere zemin hazırlamak için her zaman en elverişli enstrüman olarak gençlerimizi görmüşlerdir. Özellikle de üniversite gençliğini.

Gayrimeşru ve karanlık yollarla kendilerine güç ve iktidar üretmek isteyenlerin aşağılık marifetiyle birçok gencimizin hayatı karartılmış, kimisi genç yaşta darağacına gönderilmiş, kimisi zıt siyasi görüşlere sahip olsalar da aynı silahtan çıkan mermilerle ömürlerinin baharında can vermişlerdir.

Bizim açımızdan olayın bir başka dikkat çekici yanı da şudur: Her fırsatta gençleri tahrik etmeye, onların deli akan kanlarını şiddete yöneltmeye çalışanlar, bizim gençlerin siyasal hayatımızda daha etkin roller üstlenmelerine dönük yasal düzenlemelerimize de hep engel olmaya çalışmışlardır. Biz “Gençlere güvenelim, seçilme yaşını indirelim” dedikçe, onlar, aksini iddia etmişlerdir.

İşin bir başka hazin yanı da, alenen şiddete başvuranların yaptıklarını hiç utanmadan, hiç sıkılmadan “demokrasi, ifade özgürlüğü, iktidarı protesto etme hakkı vb” kavramlarla tolere etmeye çalışmalarıdır. Oysa demokrasi, özgürlük ve haklar alanında bizim yaptıklarımıza onların hayali erişememiştir. Üniversiteleri “lise görünümlü yüksek okul” olmaktan biz çıkardık. Öğrencilerin ve öğretim üyelerinin kılığı kıyafeti ve sakal bıyığıyla uğraşılan mekânlar olmaktan çıkarıp bilim yuvası haline biz getirdik.

Bugün “gösteri ve yürüyüş hakkı” diye şiddeti kutsayanlara soruyorum: Bu ülkede her zaman gerilim ve yasaklamalara kurban edilmiş 1 Mayıs’ı Emekçi Bayramı haline kim getirdi? 12 Eylülden beri hiçbir iktidarın yapamadığını yapıp Taksim’i 1 Mayıs kutlamalarına kim açtı? Bu partiler senelerce hükümet ettiler; madem özgürlükçüydüler, niye hiç biri bunları yapmadı?

Elbette biz de, milletimiz de oynanan oyunların farkındayız. Bir süre önce milleti sokak isyanlarına çağıranları da, darbe yapmadığı için askere “Kâğıttan kaplanmış” diyenleri de, bugün “gençlere özgürlük” nutukları atanların dün üniversitelerde utanç verici “ikna odaları”nın mucidi olduklarını da biliyoruz. Biz her türlü hak ve özgürlüğün sonuna kadar yılmaz savunucusuyuz. Bizim kırmızı çizgimiz belli: Yeter ki şiddete başvurulmasın!

Dolayısıyla, karanlık arayışlar içinde olanlara diyoruz ki; Biz bu filmi çok gördük. Bir daha vizyona girmesine de asla izin vermeyeceğiz!