Biz Bu Oyunları Hep Gördük

Türkiye çok uzun yıllardan beri bir benzerini daha görmediği bir gelişim ve kalkınma çizgisi yakalamış durumda. IMF belasından kurtulmuş, Merkez Bankası’nda rekor rezerve sahip, bir havaalanı ihalesine 22 milyar euro fiyat verilen bir Türkiye… İstanbul’a 3. Köprünün temeli atıldı. Marmaray ve tüp geçit gibi birçok dev projenin hayata geçirilmesine ramak kaldı.

Tüm bunların yanında, Türkiye, bir de çok uzun yıllardan beri tanık olmadığı bir barış ve huzur iklimine tanıklık ediyor. Aylardır Kürt meselesi eksenli hiçbir terör eylemi yaşanmadı. Daha evvel sadece çatışmalarla anılan Doğu ve Güneydoğu Anadolu’muzdaki birçok dağlık alan, uzun yılların ardından ilk kez turizm veya piknik alanına dönüşmüş durumda.  Eskiden bombaların, dumanların, silah seslerinin yankılandığı yerlerden şimdilerde türküler, gezici kafilelerin neşeli konuşmaları, halay çekenlerin topuk sesleri yankılanıyor.

Gerek ekonomik gerekse siyasi anlamdaki bu güzel Türkiye manzarası karşısında mutsuz olanlar var tabii. Ülke huzura erdikçe huzuru kaçanlar var. Çünkü bu çevrelerin ülke ve millet diye bir dertleri yok. Bunların tek derdi, AK Parti’nin siyaset sahnesinden çekilmesi, “sivil-askeri bürokrasi, iş dünyası ve medya eksenli bir elitler düzeni”nin yeniden tesis edilmesi. Bu nedenle de ellerinden geldiğince iç karışıklık çıkarmaya, çatışma alanları oluşturmaya çalışıyorlar.

Bu uğurda 1 Mayıs’tan Taksimdeki çevre düzenlemesine, bir köprünün adından herhangi bir rutin imar faaliyetine, milli bir bayram kutlamasından gençlerimizi alkolden sakındırmaya dönük basit bir düzenlemeye kadar her şeyi bir gerilim ortamına, her konuyu bir istismar vesilesine, her gelişmeyi bir ideolojik fırsata çevirmeye çalışıyorlar.

En son Taksim’de “Ağaçlar kesilecek” bahanesiyle kaldırım taşlarına varıncaya kadar her şeyi yerinden söküp polisle çatışmaya girenlerin, Beyoğlu’nun cadde ve sokaklarını adeta harabeye çevirenlerin yaptıkları da budur. Kuşkusuz bu eyleme sadece çevre duyarlılığıyla katılanlar da vardır ve bunlar ne yazık ki çok çok azdır.

Asıl büyük fotoğrafa baktığımızda ise gördüğümüz çevre duyarlılığı veya ağaç sevgisi değil, İşçi Partisi ve CHP’nin öncülüğünde, sosyal medya da kullanılmak suretiyle köpürtülmeye çalışılan bir AK Parti karşıtlığıdır.

Danıştay saldırılarından kapatma davalarına 27 Nisan bildirilerinden Sarıkız, Ayışığı vb planlara kadar birçok yolu denemiş kesimler, bu sefer de sözde “çevre duyarlılığı” üzerinden tahriklerle ortalığı karıştırmak istiyorlar. Hem de bu ülkede yeşil alan ve park denilince marka olmuş bir yerel yönetim vizyonu ortaya koymuş, efsane olmuş AK Parti’yi “ağaç kesiyorlar” diye suçlayarak.

Aynı kesimlerin, gerçek manada ağaç katliamı yapan CHPli belediyeleri, sözde üniversite kurmayı bahane eden sermaye elitlerini protesto etmek bir yana, bir gün bile kınamadıkları, bir fasl-ı diğer. Mesela ağaç mağaç değil yani.

Biz, milletimizle beraber her şeyi görüyoruz, anlıyoruz, biliyoruz. Bu kesimlerin ise hala anlayamadıkları bir şey var: Bu tür olaylarla kolayca karıştırabildiğiniz bir Türkiye yok artık. “Şehit cenazeleri gelse de ‘hükümet istifa’ diye bağırsak” diyeceğiniz bir Türkiye yok. Bir avuç seçkincinin çoğunluğa tahakküm ettiği bir Türkiye yok. Üniversitelerinin kapısına ikna odaları kurduğunuz, yaşam biçimini beğenmediğiniz insanlar hakkında cadı avlarına kalkıştığınız o eski Türkiye yok. Halkın sevdiği, saydığı, sandıkla gelmiş insanlar için “Muhtar bile olamaz” manşetlerinin atıldığı bir Türkiye yok.

İdeolojik umutlarını bu tür yöntemlere bağlayanlar, bu yollarla da bir yere varamayacaklarını hem 2014’te, hem de 2015’te bir kere daha öğreneceklerdir. Az kaldı.