Chp Zihniyetini İyi Anlamalı, İyi Anlatmalıyız

AK Parti olarak bizim 10 yıldır vesayetçi yapıyı geriletmek ve milletimizin gözlerindeki sevinci büyütmek adına yaptıklarımızdan dolayı öfkesi iyice kabarmış, içi kin ve rövanş duygusuyla dolu bir zihniyetle karşı karşıyayız.

2014 seçimlerine giderken, başını CHP’nin çektiği, odağında CHP’nin olduğu bu zihni, bu zihnin hiç değişmeyen kodlarını, sadece zaman ve döneme göre şekil değiştiren temel özelliklerini çok iyi bilmek ve milletimize de çok iyi anlatmak lazım diye düşünüyorum. Özellikle de genç kuşaklara… Bu konuda asla unutulmaması ve unutturulmaması gereken örnekleri de iyi bilmek ve her zeminde anlatmak durumundayız.

Bu yazımda, bu zihni anlamada ve anlamlandırmada çok çarpıcı bulduğum bazı olayların ve konuşmaların kısa kısa altını çizmek istiyorum. Biliyorsunuz çok partili hayattaki CHP’nin fikri temellerinde daha çok İnönü vardır. Milli şefimiz dedikleri İnönü. Peki İnönü’nün millete bakışı nedir?

Şimdi anlatacağım şey aslında her şeyi anlatır: İnönü, CHP’nin eski yayın organı Ulus gazetesinde yayınlanan anılarının 17 Mayıs 1968 tarihli kısmında, kendi ağzından aynen şunları söyler:  “Kafileyi durdurdum. Subayları bir kenara topladım. İçinde bulunduğumuz vaziyeti bilesiniz. Padişah düşmanınızdır. Yedi düvel düşmanınızdır. Bana bakın, dedim. Kimse işitmesin millet düşmanınızdır…”

Peki her fırsatta AK Parti hükümetinin muhalif düşünceleri susturmaya çalıştığını söyleyen CHP, genelde özgürlükler, özelde de basın özgürlüğüyle ilgili nasıl bir zihinsel arka plana sahiptir? CHP’nin tek başına iktidar olduğu yıllarda en ufak bir farklı görüşe tahammülü yoktu.  CHP demek “tek parti, tek adam, tek ses” düzeni demektir.

Şu örnek her şeyi anlatır: Yıl 1939... Milli Şef dönemi… Gazeteci Ahmet Emin Yalman, Başbakan Rüştü Saraçoğlu’nu ziyaret eder ve şöyle der: "Hiç bir eleştiriden hoşlanmıyorsunuz. Eleştiri de hürsünüz diyorsunuz ama eleştirenlerin başına her türlü bela geliyor. Halbuki açıktan sansür uygulasanız hem siz rahat edersiniz, hem de biz başımızın çaresine daha iyi bakarız belki de."

Saracoğlu'nun cevabı kısa, açık ve son derece ibretliktir: "Ben sansür koyarak anayasanın dışına çıkmam. Fakat sen haddini bileceksin, bunu aşmayacaksın, aşarsan cezanı göreceksin!..”

Bu zihin hiç değişmemiştir. Nitekim bu zihnin günümüzdeki özgürlük anlayışı da, örneğin şu anda CHP’de milletvekili olan Nur Serter’in “ikna odaları”yla güncellenmiştir. Bu zihin her zaman milleti küçümsemiş, onun iradesini hor ve hakir görmüştür. DP 1950’de iktidara geldiğinde, o zamanın CHPlileri “Hasolar Memolar iktidara geldi. Ayaklar baş oldu” demişlerdi.

İsmet İnönü, DP’nin aldığı oyları halkın cahillik ve eğitimsizliğiyle izah ediyor, CHP’li Nurettin Artam, “Bizim birinci görevimiz bu halkın neyi istemesi neyi istememesi gerektiğini öğrenmesine yardımcı olmaktır” derken, CHP’li Yusuf Ziya Ortaç, “DP oyları sadece sayıyor. Oysa bir de tartmalı. Bize eğitimliler oy veriyor” diyordu.

Benzer şeyleri bugünün CHPlileri de söylemiyor mu? O zaman “Haso Memo” diyenler, şimdi de “göbeğini kaşıyan adam, bidon kafalılar, Stockholm sendromu vs” diyor. Bu CHP, milleti sevmediği için milli iradenin tecelligahı olan Meclis’i de hep küçümsemiş, darbelere ve muhtıralara alkış tutmuştur.

27 Mayıs’ta İsmet İnönü “Şartlar olgunlaşırsa askeri darbe meşru bir hak olur” demişti.

28 Şubat sürecinde CHP lideri Baykal ise yapılanları meşru göstermek için “TSK bir sivil toplum örgütü gibi çalışmıştır" bile diyebilmişti.  

27 Nisan bildirisi için CHP Parti Sözcüsü Mustafa Özyürek “Tabii bu bir muhtıradır. Hükümetin bunun gereğini yerine getirmesi gerekir” demişti.

CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen’in bildiriden bir gün sonraki açıklaması ise aynen şöyleydi: “Genelkurmay'ın tespitleri bizim tespitlerimizden farklı değildir. Altına imzamızı atarız.”

Halen CHP milletvekili olan Nur Serter, bildiriden bir gün sonra Çağlayan'daki Cumhuriyet Mitingi'nde yaptığı konuşmada, “Türk ordusu çok yaşa. Türk ordusu, 27 Nisan'da bizim sesimizi duymuş, bizim sesimizesahip çıkmıştır” diye haykırıyordu.

CHP Milletvekili Süheyl Batum’un darbe yapamayan askerlere karşı “Meğer bizim generallerimiz kağıttan kaplanmış” şeklindeki yakınması ise daha dünkü mesele.

Fazla söze ne hacet; Bu zihin merhum Menderes ve bakanlarının idamını “Sizi buraya tıkan kuvvet böyle istiyor” diye temellendiren bir hukuksuzluğun mirasçısıdır. Bu zihin brifinglenmiş yargı üreten bir zihindir. Bu zihin “Hırpani kılıklı vatandaşlar bazı caddelere girip de imajımızı bozmasın” diyen zihindir. Bu zihin, batı müziğiyle çabuk entegre olsun diye Türk müziğini bile yasaklayıp ahaliye zorla senfoni dinletmeye çalışan zihindir. Bu zihin, ezanın aslı gibi okunmasını yıllarca yasaklatmış bir zihindir.

Şu anda “AK Parti bir tökezlese” diye ellerini ovuşturup bekleyen zihin, işte bu zihindir!

Ne Demiştik

Geçen haftaki yazımda Kürt meselesinde gelinen nihai çözüm aşamasını anlatırken “Bu sürecin kolay olmayacağını biliyoruz. Terörü siyasi varlık nedeni sayanların, terörden beslenenlerin, terörü siyasi rakiplerini dize getirmenin aracı gibi görenlerin ve birtakım emellerle teröre destek veren iç ve dış odakların bu süreci baltalamak için ellerinden geleni yapacaklarını da biliyoruz” demiştim.

Paris’te meydana gelen olay bu anlamda çok da şaşırtıcı değil. Ama şunu herkes bilsin ki, kimse bu güzel ülkeyi birlik, beraberlik, kardeşlik ve barış yolundan döndüremeyecektir.