Chp’nin Hiç Değişmeyen 2 Özelliği

“CHP cumhuriyeti ve laikliği, her zaman demokrasi düşmanlığına kalkan etmiştir.”

Genel Başkanımız ve Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın Kızılcahamam Kampının açılış konuşmasında söylediği bu sözler, bir tek cümleyle CHP’nin en gerçekçi şekilde özetlenmesidir.

Gerçekten de CHP hiçbir zaman demokrasiyi içine sindirememiş, hiçbir zaman millet eksenli bir siyasete yönelmemiştir. Millete ve milletin değerlerine önem vermemiş, milleti hep küçümsemiş, hakir görmüş, kendilerini lütuf, milleti de kendileri vasıtasıyla adam edilmesi gereken cahil yığınlar topluluğu olarak gördüklerinden, çok partili hayatta hep milli egemenliği yok sayan arayışlar içinde olmuşlardır.

Bu bağlamda CHP tarzı siyasetin 2 ana özelliği vardır:

Birincisi, milleti küçümsemek, hor görmek ve zorla değiştirmeye çalışmak…

İkincisi de milletin teveccüh gösterdiği siyasetçileri askerler aracılığıyla iktidardan uzaklaştırmaya çalışmak.

Aradan ne kadar zaman geçerse geçsin, yurtta ve dünyada ne tür değişimler yaşanırsa yaşansın, CHP’de bu iki özellik hiç değişmiyor. Nitekim 1940’larda 1950’lerde İsmet İnönü ve avanesi, millete “Hasolar Memolar, ayak takımı” derken, bugünküler “Göbeğini kaşıyan adamlar, bidon kafalılar” diyor.

1950’lerde Adnan Menderes’in milletin büyük teveccühüne mazhar olmasını içine sindiremeyen İsmet İnönü “Şartlar olgunlaşırsa askeri darbe yapmak elbette meşru bir hak olur” derken, 2012 yılında CHP’nin İstanbul İl Başkanı “Ordu göreve” çağrısı yapıyor.

Menderes’li yıllardaki CHP’liler, askeri siyasetten uzak tutmaya çalışan Erdelhun Paşa için “Menderes’in yalakası” diye başlayıp yığınla hakaret ve sövgüde bulunurken, bugünkü CHP’nin yöneticileri ise darbe yapmayan askerler için, “Biz de generallerimizi bir şey sanırdık, meğer bunlar kâğıttan kaplanlarmış” diyebiliyor. 

Değişen bir şey var mı?

CHPlilerin Cumhuriyet Bayramında alternatif kutlama adı altında yapmaya çalıştıkları, bu genel zihniyetleri göz önüne alınmadan anlaşılamaz. CHP, isminde “Cumhuriyet” geçiyor diye, Cumhuriyeti tekelinde görüyor. Cumhuriyeti, cumhurdan ayrı, cumhurdan bağımsız ve cumhurun üstünde kendilerine has bir ayrıcalık olarak görüyorlar. Cumhuriyetimizin milletimize mal olmasını istemiyorlar. Kendilerinin iktidarda olmamalarını, Cumhuriyetin kazanımlarının elden gitmesi olarak görüyorlar. Sonuçta da milletimizin Cumhuriyet kutlamalarını içlerine sindiremeyip alternatif arayışlara giriyorlar.

Tıpkı iktidara gelmek için sandığın dışında alternatif arayışlara girdikleri gibi. Madem konuyu Başbakanımızın o tarihi cümlesiyle açtık, yine onunla bitirelim:

“CHP cumhuriyeti ve laikliği, her zaman demokrasi düşmanlığına kalkan etmiştir.”

Açlık Grevleri

Belli ki –Aralarında BDP’nin de bulunduğu ama sadece BDP’den ibaret olmayan- bazı çevreler, Kandil’den talimatlı açlık grevleriyle kendilerine siyasi rant ve imtiyazlar sağlamak istiyor. Ortak paydaları elbette AK Parti düşmanlığı.

Bir kere daha görülüyor ki; Bu çevreler için insanların kanı, canı, her şeyi, sıradan bir araç ve malzemeden ibaret. Bu zihniyeti, öncelikle Kürt vatandaşlarımız çok iyi tanımalı. Öyle bir zihniyet ki bu, sadece ölüm ve öldürmeye odaklı. Eylem denince akıllarına “ölüm”den başka bir şey gelmiyor. Bunlara göre her zaman illa birileri ölecek, hiç olmazsa ölüm orucu yapıp kendini öldüreceksin! Yeter ki birilerinin önemi azalmasın, ayrıcalıkları elden gitmesin, devranları sürsün.

Oysa biz, AK Parti olarak, her zaman ve her konuda “Önce insan” diyoruz. Biz insanlar yaşasın istiyoruz. Ölümler hiçbir şekilde olmasın istiyoruz. Her şey demokrasi ve hukuk içinde konuşulsun, tartışılsın, yaşansın istiyoruz. Birileri ise illa da ölüm diyor.

Varlığını sadece ölümle ve öldürmeyle anlamlandırabilen bir zihniyeti, hiçbir demokrasi maskesi temize çıkaramaz.