Çözüm Sürecini İyi Anlamak

Çözüm sürecini iyi anlamak ve sağlıklı değerlendirmelerde bulunabilmek için, bazı hususların iyi bilinmesi ve altının dikkatle çizilmesi şarttır. Öncelikle, Kürt meselesi durduğu yerde ortaya çıkan bir sorun değil, çok uzun yıllara dayanan baskıcı, ötekileştirici, inkârcı ve asimilasyoncu devlet politikalarının bir sonucudur.

Bu anlayış; bir yandan ülkenin bir kısım yurttaşlarını ve onların doğuştan sahip oldukları hakları bir tehdit gibi algılarken, diğer yandan ortaya çıkardığı gerginlik, kutuplaşma, duygusal kopuşlar ve sosyal barışı zayıflatan toplumsal çözülmelerle bizzat ülkenin üniter yapısı adına kendisi bir tehdit haline gelmiştir. Böyle bir anlayış ve gidişatla birlik ve beraberliği tesis etmek, üniter yapıyı korumak, kimsenin yüzünün asılmadığı derinlikli bir barış sağlamak mümkün müdür? Bu noktayı iyi anlarsak, çözüm sürecini üniter yapıya tehdit gibi göstermeye çalışan gayretlerin yanlışlığını da daha iyi fark ederiz.

Türkiye aslında çok uzun yıllar önce atmış olması gereken adımları bugün atıyor, atabiliyor. Çünkü AK Parti, çözüm sürecinin başlaması için öncelikle elverişli bir zemin oluşturmaya çalıştı. Çünkü çok partili hayat içinde belki de ilk kez, milletin seçtiği siyasal irade, devlet sistemine bütünüyle hâkim durumdadır. Daha önceleri keskin bir devlet-hükümet ayrımı vardı. Göstermelik bir demokrasi içinde hükümet olsanız da devleti çekip çeviremiyordunuz. Devlette asıl egemenliği elinde bulunduran asker-sivil bürokratik elitler, meseleyi sadece güvenlik problemi olarak algılıyor, çözüm yolunda bir şey üretmiyordu. Dahası çözümsüzlük ve çatışma ortamını bahane ederek demokrasiyi, hukuku, temel hak ve özgürlükleri baskı altına alıyor, kaynağını milletten almadığı bir egemenliği defacto olarak kullanıyor, vesayeti derinleştiriyordu.

AK Parti’nin çözüm süreci için özellikle 12 Eylül 2010 referandumundan sonra yoğun bir çalışma içine girmesi, bu açıdan dikkat çekicidir. Yaşanan süreçler kadar, o süreçlerin yaşanış usul ve yöntemleri de önemli elbette. Bundan dolayıdır ki Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan ve AK Parti hükümeti, bu sürecin mümkün olan en demokratik şekilde yaşanması için gerçekten büyük bir özen ve dikkat gösteriyor. Ne yazık ki aynı duyarlılığı CHP ve MHP’den görmüyoruz. Dahası bu partiler sürecin, ülkemizin ve milletimizin geleceği adına mutlu bir sona evirilmesinden ziyade, günlük siyasi hesaplarla hareket ediyorlar.

CHP ve MHP yöneticilerinin sorumsuz, sağduyusuz, bencillik ve ihtiras dolu tavırlarına rağmen, yine de sürecin arkasında büyük bir toplumsal destek olduğu çok açık. Öyle ki, CHP ve MHP tabanında da sürece destek verenler azımsanmayacak kadar fazla. Çözüm süreci elbette uzun ve zorlu bir yol demek. Ancak şu anda üzerinde bulunduğumuz nokta itibariyle bile, toplumda belli ölçüde bir rahatlama, huzur ve mutluluk meydana geldiğini görmemek kabil değil. Asırlara varan değerlerimize ve kardeşliğimize sımsıkı sarılarak çok daha güzel günler göreceğiz inşallah.