Dünü Unutmadan, Bugünü Anlayarak, Yarına Yürümek…

Bir sorunun enine boyuna konuşulabilmesi, o sorunun çözümü için belki de gerekli olan ilk şarttır. Daha doğru dürüst konuşmadığınız veya konuşamadığınız, tartışmadığınız veya tartışamadığınız bir sorun için nasıl çözüm bulabilirsiniz ki. AK Parti iktidarının Türkiye için yaptığı en önemli hizmet ve iyilik, belki de sorunlarımızı konuşulabilir, tartışılabilir bir iklimi oluşturmasıdır.

Peki bu eskiden neden mümkün olamazdı? Çünkü “vesayet” vardı. Sistem üzerinde önce askerlerin sonra da yargının oluşturduğu vesayetçi yapı vardı. Vesayetçiler, bizim adımıza her şeyin en doğrusunu ve en iyisini bildiklerine inanıyorlardı. Sadece inanmakla yetinseler gene iyiydi. Maalesef bu inandıklarını hepimiz adına hayata uygulayacak güç mekanizmalarını da ellerinde bulunduruyorlardı. Son aşamada darbe yapmak da dahil birçok yöntemi kullanarak, bizi kendi doğruları veya kabulleri çerçevesinde tek tip yurttaşlar yapmaya çalışıyorlardı. Bize ideolojik olarak içini istedikleri gibi doldurabildikleri bir Kemalist kimlik münasip görmüşlerdi.

Vesayetçilere göre içe kapanmış, yoksul ama vesayete itaatkar, demokrasi ve özgürlük yerine ideolojik hamasete razı bir vatandaşlar tablosu oluşturmak hepimizin hayrınaydı. Herkes verilene razı olmalı, kimse farklı taleplerle ortaya çıkmamalı, çıkanlara karşı sergilenecek her türlü hukuksuzluğu daha baştan içine sindirmeliydi.

Hepimiz Türktük, Kemalisttik, vesayete minnet ve şükranla doluyduk. Etnik farklılıkları bahane ederek farklı isteklerde bulunmak yasaktı. Mesela Kürtsen Kürdüm demeyecektin. Dindarsan, dini, vesayetçilerin istediği gibi ve istediği kadar yaşayabilecektin. Solcuysan, sana münasip görüldüğü kadar solculuk yapacak, zararlı düşüncelerden uzak duracak ya da sana haddin bildirilecekti.

Sadece bunlar mı? Cumhurbaşkanının kim olacağına… Seçtiğimiz hükümetlerin memur maaşları ve tarımdaki taban fiyatları dışındaki tüm icraatlarına… Kimlerin hangi fakülteye gidebileceğine… Kimlerin başını örtüp örtemeyeceğine… Sınavlarda katsayı uygulaması olup olmayacağına… Vatandaşların hangi müziği dinleyeceğine, hangi filmleri veya oyunları izleyeceğine, hangi filmlerin veya oyunların sakıncalı olduğuna… Hangi kitapların ve dergilerin serbestçe basılıp hangilerinin toplatılıp yakılacağına… Çocuklarımıza hangi isimleri vereceğimize… Çocuklarımıza Kuran eğitimini kaç yaşına geldiklerinde aldıracağımıza… Ve daha sayfalarca yazsak bitmeyecek birçok hususa hep bu vesayetçilerimiz karar verir, yaramazlık yaptığımızda da haddimizi bildirirlerdi.

Şimdi bu yapı yok… En azından önemli ölçüde güç kaybettiler, dağıldılar, zaten olmayan meşruiyetlerini iyice kaybederek zayıfladılar. Bu nedenle artık bu ülkede her sorunu özgürce konuşup tartışabiliyoruz. Bu iklim içinde Kürt meselesini de bütün boyutlarıyla tartışıyoruz nitekim. Kimse belindeki silahtan, sırtındaki cübbeden ya da dahil olduğu ekonomik kastından güç alarak millete efendilik taslayamıyor. Vesayet bir şekilde etkinliğini kaybedince, ortada demokrasi, özgürlükler ve şeffaflık dışında kimseye pek seçenek kalmadı.

Nitekim, Kürt sorununun bu kadar dallanıp budaklanmasına neden olan kimileri bile, günümüzde mahcup bir ses tonuyla da olsa çözümden yana olduklarını söylemeye mecbur kalıyorlar.

Peki söz konusu vesayetçi yapı tamamen, yüzde yüz bitti diyebilir miyiz? Hayır. Etkinliği yitse de tamamen tükenmiş değil. Hatta öyle bir fırsatını kolluyorlar ki! İşte 2014 seçimlerine doğru hızla yaklaşırken, çok dikkatli, sorumlu ve uyanık olup çalışmalarımızı da bu bilinçle yapacağız.

Daha öz ifade edersek; Dünü unutmadan… Bugünü anlayarak… Yarına yürümek…

İşte bizim parolamız bu!