Esas Duruşa Alışanlar Klas Duruşu Hazmedemiyor

Bir dönemin ünlü gazetelerinden İstanbul Ekspres’in sahibi olan rahmetli gazeteci Mithat Perin anılarında anlatır. Türkiye’nin CHP ve basın işbirliğiyle 1960 darbesine doğru yuvarlanmaya çalışıldığı süreçtir.

 

Üniversitelerin orduyu göreve çağırdığı, sözde hukukçu veya yargı mensuplarının seçilmiş hükümet aleyhine her türlü hukuk kuralını ihlal ederek fetvalar yayınladıkları bir dönem. Başbakan Adnan Menderes, hem yaşanan gelişmelere karşı düşüncesini açıklamak hem de gazetecilerle istişare edip görüş ve eleştirilerini almak için bir toplantı düzenler.

 

Toplantı o kadar sert geçer ki, basın özgürlüğünün daraltıldığından yakınan gazeteciler Başbakan’a ağızlarına geleni söylerler.

Ne hakaretler, ne saldırılar…

Tabir caizse Başbakan’ı bir tek dövmedikleri kalır.

Perin, “Oysa” diyor, “27 Mayıs darbesi olduğunda, o gün Başbakanı neredeyse dövmeye kalkan o demokrasi havarisi arkadaşlar, bırakın basın özgürlüğünden söz etmeyi, ağızlarını bile açamadılar.”

 

O günlerde rahmetli Menderes’i diktatörlükle suçlayanlar, her vesileyle basının özgür olmadığını söyleyenler, bugün de benzer şeyleri tekrarlayıp duruyorlar.

Hem de son derece seviyesiz, yakışıksız ve pespaye bir üslupla!

İdeolojik saplantı içindeki medyayı ve siyasi nezaketten nasipsiz politikacıları geçtik, ya bir kısım yargı mensuplarına ne demeli?

Düşünebiliyor musunuz;

Üst yargı kurumlarının çeşitli yıldönümlerine bu ülkenin Cumhurbaşkanı ve Başbakanı katılıyorlar.

Bir anlamda ev sahibi statüsündeki yargı organlarının saygın misafirleri olarak orada bulunuyorlar.

 

İnsan konuklarına saygılı davranır, değil mi!

Oysa, sözde yargı mensubu veya hukukçu birileri çıkıyor, hukuki içerikten yoksun, baştan sona siyasi göndermelerle dolu konuşmalar yapıyor.

Üstelik bunu, bu ülkenin Başbakanına karşı adeta parmağını sallayarak son derece yakışıksız, çirkin ve tehditkar bir üslupla yapıyor.

Bir yargı organı değil de bir vesayet organı edası ve pervasızlığıyla!

Halbuki biz, bu sözde hukukçuların zihin haritasını ve cemaziyülevvellerini de biliyoruz.

 

Kenan Evren vb cuntacılar karşısında saatlerce esas duruşta durmaktan gocunmuyorlardı.

28 Şubat sürecinde, emrolundukları askeri brifinglere koşarak gidiyorlardı.

Karargahtan gönderilen “gereğini yapın” yazılarını emir telakki ediyor, derhal kara kaplı kitaplarını açıp ferman oluşturuyorlardı.

Gazete fotokopileriyle iddianame oluşturuyorlar, milletin büyük teveccühüne mazhar olmuş partileri bakkal dükkanı gibi kapatıyor, siyasi liderlere yasak üstüne yasak getiriyorlardı.

Akıllarına ne yargının bağımsızlığı, ne yargının tarafsızlığı, ne yargının onur ve izzeti geliyordu.

Gel gör ki, karşılarında bu ülkenin seçimle işbaşına gelmiş Başbakanını görünce, birdenbire tuhaf bir cevvalliğe bürünüyorlar.

Bir muhalefet partisi mensubu gibi yaptıkları konuşmalarda, cümlelerinden kan damlıyor.

İstihzanın, tehdidin, saygısızlığın, efelenmenin ve çirkinliğin dibini vuruyorlar.

Neden mi böyle oluyor?

Gayet açık:

Esas duruşa alışanlar, klas duruşu hazmedemiyor!

Ama unuttukları bir şey var:

Artık her önüne gelenin siyasetçiyi azarladığı günler geride kaldı.

Herkes kendi işini yapacak!