Gündemden Kesitler

Kongrelerimiz Başladı

 

Geçtiğimiz hafta sonu Üsküdar, Küçükçekmece, Bahçelievler, Bağcılar ve Esenyurt kongrelerimizi coşku ve heyecanla gerçekleştirdik.

O kongrelerimizde ve bundan sonraki kongrelerimizde altını özellikle çizdiğim 2 soru ve 2 cevap var.

Birinci soru: Niçin siyaset yapıyoruz?

Biz siyaseti asla belli mevki ve makamlara gelip çeşitli tatminler yaşamanın aracı olarak görmüyoruz.

Biz bir dava için, bir sızımız, bir derdimiz olduğu için siyaset yapıyoruz.

Bu dava şu kısacık ömürde, hakka ve hakikate dayalı dosdoğru bir istikamette ülkemize ve milletimize hizmet etmektir.

Geçici olana değil, baki olana talibiz.

 

İkinci soru: Nasıl siyaset yapıyoruz?

Biz siyaseti milletle kurduğumuz gönül bağıyla yapıyoruz.

Milletin bağrından gelerek ve bundan da önemlisi hep bağrında kalarak...

Bizi biz yapan işte milletle kurduğumuz bu gönül bağıdır. Bu bağa hiç bir şart altında halel getiremeyiz. Bu bağı asla gevşetemez, tavsatamaz, zedeleyemeyiz.

Bunu yapmak kendimizi inkar etmek demektir.

Bizi her seçimden başarıyla çıkaran işte bu bağdır!

 

Alçakça Saldırıyı Lanetlerken...

 

İsrail askerlerinin Mescid-i Aksa’ya yönelik alçakça saldırısı, İsrail’in bir devlet gibi değil de terör örgütü gibi yönetildiğini bir kere daha ortaya koydu.

Başbakanımızın gayet net şekilde söylediği gibi, Kudüs ve Mescid-i Aksa her Müslümanın hayatında ve gönlünde mukaddes ve muazzezdir.

Özgürlüğüne kavuşuncaya kadar Mescid-i Aksa, her Müslümanın içinde sızısı asla dinmeyecek bir yaradır.

İsrail’i nefretle kınıyoruz.

BM, bir kere daha alçaklığa seyirci kaldığı için vicdanlardaki “hükümsüzlüğünü” bir kere daha tescil ettirmiştir.

Ancak bir gerçeği de kesinlikle gözden kaçırmamak gerekir.

Hem Kudüs’ün, hem Mescid-i Aksa’nın dramı, İslam dünyasındaki öncelikle zihni ve felsefi savrukluğun, dağılmışlığın ve çözülmüşlüğün bir sonucudur.

İslam dünyası öncelikle kendi sorunlarını kendi çözeceği bir bilinci kuşanmalıdır artık.

 

İslam coğrafyası mezhebi, mektebi, ideolojik vb gerekçelerle paramparça olmuş, birbiriyle bitmez tükenmez kardeş çatışmalarına düşmüş, her vesileyle birbirinin boğazını sıkan bu vahim ve Kuran dışı görüntüsünden kurtulmalıdır artık.

Karanlığa sövmek, eğer aydınlık için bir mum yakmıyorsak, bizi sorumluluklarımızdan kurtarmıyor.

 

İbretlik Bir Samimiyetsizlik!

 

Her konuda yaptıkları gibi yeni Cumhurbaşkanlığı konutuyla ilgili olarak da malum çevreler, son derece ideolojik, samimiyetten uzak ve sığ bir tartışma yapıyorlar.

Vıcık vıcık bir popülizmin, artık eski Türkiye’de kalmış ucuz bir siyaset dilinin adeta dibini bulmuş durumdalar.

Sanırsınız, bu ülkenin uluslararası alanda en önemli vitrini ve itibar makamı olan cumhurbaşkanlığı için değil de, birilerinin özel mülkü olarak inşa edilmiş bir yapı söz konusu!

Bu çevrelere gerek bizzat Cumhurbaşkanımız, gerekse Başbakanımız ve diğer hükümet yetkilileri en güzel cevapları verdiler.

Ben sadece bir noktayı hatırlayıp geçmek istiyorum.

Sadece Gezi olayları tezgahıyla bu ülkenin 168 milyar lirasını heba edenlerle, bugünlerde kalkıp bir devlet konutu üzerinden israf edebiyatı yapanların aynı çevreler olması ilginç değil mi?

Bu ne perhiz, bu ne turşu, bu nasıl bir samimiyetsizlik!

Yine aynı çevrelerin buluştuğu 17 ve 25 Aralık komplolarının ülkeye ekonomik maliyetine ise hiç girmeyelim.

Millet her şeyi biliyor zaten!