Millete Asil Anlatmamiz Gereken…

17 Aralık bürokratik darbe girişiminin, perdeleme görevi gören sis ve dumanı dağıldıkça, asıl gerçek de daha net bir şekilde ortaya çıkıyor.

Tüm bu çabaların yegane amacı, milli iradeyi etkisizleştirmektir.

Milleti sevmeyenler, hiçbir zaman sandığı da sevmediler.

Milleti hazmedemeyenler, sandığı hep kabusları gibi gördüler.

Millet üzerinde gayri meşru yetki kullanmak isteyenler, her zaman siyasete suni yollarla müdahale etmeye çalıştılar.

Milletin çizdiği istikamete razı olmayanlar, kendileri millet istikamet çizmeye çalıştılar.

 

27 Mayıs’ta bunu yaptılar.

12 Eylül’de, 28 Şubat’ta bunu yaptılar.

Ayışığında, Sarıkızda, Ergenekonda, 27 Nisan bildirisinde yapmaya çalıştıkları buydu.

Kapatma davasında, 367 skandalında, 7 Şubat girişiminde, Gezi kalkışmasında , dersaneler olayında denemeye çalıştıkları buydu.

17 Aralık’ta başlatılmak istenen de tüm bunların bir uzantısından ibaretti.

17 Aralık’tan bu yana gün be gün daha fazla deşifre olan karanlık senaryolarda geçen iddialara bakın:

-Seçimler olmayacak.

-Başbakan Erdoğan bir daha seçim göremeyecek.

-Ailelerine ateş düşecek, yuvaları dağılacak, çocukları tutuklanacak.

-Ekonomik dengeler tepetaklak olacak.

-Artık bakanları ve bürokratları biz belirleyeceğiz.

-Çözüm süreci bitecek, kanlı bir dönem ve çatışmalar yeniden başlayacak vs.

Tüm bu arayışların ortak noktasına baktığımızda, hepsinde de asıl rahatsızlığın millet ve onun iradesi olduğunu görüyoruz.

 

İstiyorlar ki;

Bu ülkede egemenlik milletin olmasın.

Bu ülkede devleti sandıktan çıkan irade yönetmesin.

Bu ülkede milletin değil, millet adına vesayetçi olanların dedikleri olsun.

İşte AK Parti’nin mücadele ettiği yapı budur.

Başbakanımız bu arayışlara boyun eğmediği ve dur dediği için karanlık çevrelerin bir numaralı hedefidir.

Şu gerçeğin altını sadece kalemle değil, bütün bir ruhumuzla çizmemiz lazım:
Bugün artık Başbakanımıza ve onun mücadelesine sahip çıkmak, klasik bir siyasi tavır olmanın çok ötesinde,  bu milletin var oluş hakkını savunmakla eşdeğer hale gelmiştir.

Mücadele, şu veya bu partinin siyasi mücadelesi değil, “Egemenlik millete mi yoksa millet vesayet etme iddiasında bulunanlara mı ait olmalıdır” mücadelesidir.

Milli iradeye ve demokrasiye samimi olarak sahip çıkanların, siyasi partileri ne olursa olsun, bu demokrasi mücadelesinde Başbakanımızın yanında yer almaları, tutarlı ve ilkeli olmanın yanı sıra, ülkemizin ve çocuklarımızın geleceği adına üstlenilmesi gereken anlamlı bir sorumluluk haline gelmiştir.

Üzerinde siyaset yaptığımız zemin, millet gibi meşru ve sağlam bir temele dayanmadığı takdirde, artık o yanlış zemin üzerinde hangi tür doğrularımızla siyaset yaptığımızın bir anlamı kalır mı?

İşte 30 Mart seçimlerine doğru yaklaşırken, milletimize, en az yerel yönetimlerde elde ettiğimiz başarılar kadar anlatmak zorunda olduğumuz temel gerçek budur.

Milletimize her zaman söylediğimiz ve yerine getirdiğimiz taahhütlerimizi bir kere daha yineliyoruz:

Biz AK Parti olarak vesayetlere asla boyun eğmedik, bundan sonra da eğmeyeceğiz.

Biz siyaseti her zaman milletle yaptık,  bundan sonra da milletle yapmaya devam edeceğiz.

Milleti ve iradesini sevmeyenlere, zorla sevdirecek halimiz yok. Buna hakkımız da yok.

Ama millete ve milletin iradesine saygılı olmayı herkes öğrenecek.

Demokrasinin başka bir yolu yok çünkü!