Milletten Alamadıkları Desteği Dışarıda Arıyorlar

Türkiye’nin AK Parti iktidarıyla demokrasi ve ekonomide yakaladığı müthiş gelişim çizgisi karşısında siyaseten eriyip gidenler, ne yapacakları kadar ne diyeceklerini de şaşırmış haldeler.

 

Dillerine en çok doladıkları da bazı “gazetecilerin” tutuklu bulunmasından hareketle, Türkiye’de basının baskı altında tutulduğunu söylemek…

Sabah akşam gazetelerde ve televizyonlarda AK Partiyle ilgili olarak ağızlarına geleni söylüyorlar.

Yer yer hakaret boyutlarını bile aşan eleştirilerini peş peşe sıralıyorlar.

Üstelik bunu, yeri geldiğinde “AK Parti destekçisi” olarak nitelendirdikleri medya platformlarındaki programlarda da rahatlıkla yapıyorlar.

 

Ancak, gözleri vicdanları o kadar körelmiş ki, bir kere bile kendi kendilerine “Biz ki 12 Eylülleri, 28 Şubatları yaşamış ve darbecileri alkışlayarak millete de yaşatmış gazetecileriz. Basına baskının ne olduğunu iyi biliriz. Şu anda bu ülkede basın özgürlüğü olmasa, biz her gün bu kadar eleştiriyi, yer yer hakareti bile aşan bu kadar sövgüyü böyle gönül huzuruyla yapabilir miyiz?” sorusunu sormuyorlar.

 

Dahası, millet karşısında hiçbir inandırıcılıkları kalmadığını kendilerinin de çok iyi anladığından olsa gerek, kendi düşüncelerini bazı yabancı kişi ve mahfillere söyletmeye çalışarak akıllarınca kendi yalanlarına destek arıyorlar.

Önce Türkiye’yle ilgili ezeli önyargılara sahip, ülkemizle ilgili bilgileri Geceyarısı Ekspresi filmiyle sınırlı bazı dış çevrelere gidip onları “Düşüncesini ifade eden muhalif gazeteciler hapse atılıyor” türünden bilgilerle aydınlatıyorlar, sonra da onların bu bilgilendirme doğrultusunda yaptıkları açıklamaları veya yazdıkları yazıları “Bakın, yabancılar bile Türkiye’de basının özgür olmadığını söylüyor” diye gazete ve televizyonlarında sık sık gündeme getiriyorlar.

 

Bunu yaparken sergiledikleri mantık ise tam anlamıyla evlere şenlik.

Mantık şu:

 

“Eğer bir kişi gazeteci kimliğine sahipse artık her türlü suçu rahatlıkla işleyebilir ve hukuk ona dokunamaz. Dokunursa basın özgürlüğüne dokunmuş olur!”

Mesela gazeteci diye niteledikleri bazılarının yaptıklarına bakıyorsunuz; adam gazetesinden çok karargâhta vakit geçirmiş. Neredeyse bütün mesaileri, bazı generallerle AK Partinin nasıl yıkılacağını tartışıp müzakere etmek.

Mesela bu “gazeteciler” generallere şöyle demişler: “Bu sefer 28 Şubattaki gibi iş yarım bırakılmamalı. O zaman yapılması gerekeni tam yapmadınız, adamlar daha da güçlendiler. Bir kapatma davası açılır, ardından bir ekonomik kriz çıkar, biraz da ülke karıştırılırsa, belki AK Partiden kurtulmak için bir umut doğar.”

 

Hiç utanmadan, hiç sıkılmadan bu işleri “gazetecilik” olarak gösterebiliyorlar işte.

Basın özgürlüğünü suç işlemenin kılıfı olarak görüyorlar.

Dünyanın hiçbir ülkesinde böyle bir gazetecilik yok.

Mesela, özgürlüklerin beşiği diye öve öve bitiremedikleri İngiltere’de, daha yakınlarda, açılan ceza davaları ve tazminat kararlarıyla 168 yıllık News of World gazetesinin kapısına kilit vuruldu.

Eski ve yeni genel yayın yönetmenleriyle, önde gelen 8 editörü tutuklandı.

Gerekçe; basın özgürlüğünü istismar ederek çeşitli suçlara karışmak.

Niye İngiltere’de hiçbir gazeteci “basın özgürlüğü kısıtlandı” diye ayağa kalkmıyor?

Niye tanıdıkları her yabancıyı Türkiye aleyhinde konuşturmak için can atan bizdeki bu sözde özgürlük sevdalıları, İngiltere’deki “meslektaşlarına” sahip çıkmıyor?

Aslında çok iyi biliyoruz ki, kendilerini “gazeteci” gibi göstermeye çalışan bu kafalar bu ülkede hiçbir zaman gerçek anlamda gazetecilik yapmadılar.

Bu milletin “gerekirse silahla” hizaya sokulacağını manşetlerine çekerken de gazeteci değillerdi, şiir okudu diye hapse mahkum edilen Genel Başkanımız için “Artık muhtar bile olamayacak” derken de…

 

AK Partiyi eleştirirken “tarafsız gazeteci” dümenlerine yatıp CHP kurultaylarında heyecana kapılarak çoraplı ayaklarıyla masaların üzerine fırlarken de…

Çünkü bu kafaların hayatları boyunca en büyük kabusu, bizatihi demokrasi ve özgürlüğün kendisi oldu!

Biliyorlardı ki, bu ülkede demokrasi ve özgürlük olursa, kendi karanlık ve gizli iktidarları olmayacaktı.

Dolayısıyla “özgürlükler baskı altında” diye tepinmelerinin esas nedeni, özgürlüklerin varlığıdır.

 

Onlar manşetlerle ülke yönetmeye alışmışlar.

 

Onlar milletin her türlü değer ve inancını istedikleri gibi aşağıladıkları, milletin seçtiklerinin uyduruk mahkemelerde darağacına gönderildiği bir iklime alışmışlar.

 

Onlar, manşetlerle devlet ihaleleri arasındaki o kirli bağın getirdiği ranta alışmışlar.

 

Onlar seçilmişlerin atanmışlar karşısında tek ayak üzeri sorguya çekildiği günlere alışmışlar.

 

Onlar, millet iktidara getirmese de askeri ve yargı vesayetiyle CHP’nin iktidarın görünmeyen ortağı olduğu bir düzene alışmışlar.

 

Ama o düzen yok artık.

Çünkü AK Parti var.

Çünkü millet var.

Çünkü demokrasi ve özgürlük var.