Önce İnsan Diyerek…

Genel Başkanımız ve Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan, AK Parti’nin kuruluş sürecinde, “artık Türkiye’ye yeni tarz bir siyasetin gerektiğini” açık seçik söylemişti.

Çünkü genel geçer siyasi anlayışlar, hatta kurumsal olarak siyasetin bizzat kendisi, peş peşe yaşanan darbe ve muhtıra süreçlerinin de etkisiyle iyice tıkanmış, yıpranmıştı.

Türkiye artık sorun çözmeyen, proje üretmeyen, siyasi rakiplerine laf sokmaya dayalı, verimsiz ve kayıkçı kavgasını andıran bildik siyasi anlayışların ötesine geçmeliydi. Bu, hem siyasetin itibarını yükseltmek hem de ülkenin kangren haline gelmiş sorunlarını çözmek için gerekliydi.

AK Partiyle kristalize olacak bu yeni siyaset tarzının temel özelliklerini birkaç cümleyle ifade etmek gerekirse;

Ülkenin sorunları asla yokmuş gibi davranılmayacak, var olan sorunlar dürüstçe ortaya konulacak, tartışılacaktı.

Belki bundan da daha önemlisi; ülkenin temel sorunları günlük siyasi hesaplar ve oy kaygılarına asla kurban edilmeyecek, gerekirse seçim kaybetmek pahasına dahi olsa, milletin mutluluğu ve ülkenin selameti için atılması gereken adımlar atılacaktı.

Kaldı ki, biz, milletimizin samimi olarak kendi dertlerini çözmek için didinenlere siyaseten daha çok teveccüh edeceğine de her zaman inandık.

Bu anlayışla ülkenin, başta vesayetçi yapının sivil-demokratik bir anlayışla dönüştürülmesi, üniversitelerde insan haklarına aykırı yasakların kaldırılması ve katsayı adaletsizliğinin izale edilmesi olmak üzere, eğitimden sağlığa, maliyeden ulaşıma kadar birçok alanda devrim niteliğinde düzenlemeler yaptık.

Aynı şekilde 10 yıllık AK Parti iktidarımızda Kürt meselesinin çözümüne yönelik olarak da, birçok yapılamaz denilen uygulamayı hayata geçirip, reform niteliğinde adımlar attık.

Türkiye, bir dönem bu meselenin sonucuymuş gibi gösterilen ancak bugün gelinen aşamada, iç ve dış yansımalarla her açıdan karmaşıklaşıp çok boyutlu hale gelmiş terör sorununda da nihai bir noktaya varmanın eşiğinde. Bu zamana kadar on binlerce evladımız teröre kurban edildi. Anaların gözyaşı bir türlü dinmedi.

AK Parti yönetimindeki Türkiye, terörün artık bu ülkenin gündeminden tamamen çıkarılması ve anaların bir daha ağlamaması için, her açıdan, çok boyutlu, çok yönlü ve çok seçenekli bir çabanın içine girmiştir.

Bu sürecin kolay olmayacağını biliyoruz. Terörü siyasi varlık nedeni sayanların, terörden beslenenlerin, terörü siyasi rakiplerini dize getirmenin aracı gibi görenlerin ve birtakım emellerle teröre destek veren iç ve dış odakların bu süreci baltalamak için ellerinden geleni yapacaklarını da biliyoruz.

Ancak tüm bunların yanında bildiğimiz bir şey daha var:

Biz milletçe sorumluluğumuzu bilip kendi birlik, beraberlik ve kardeşliğimizin şuuru içinde, bizi biz yapan değerler etrafında kenetlendiğimiz sürece, her türlü oyunu, tezgâhı ve menfi propagandayı boşa çıkaracak güçteyiz. Yeter ki düşüncelerimizin merkezine insanı ve ona ait değerleri koyalım. İnsanı, birtakım kurum ve kavramlar uğrunda kolayca feda edilecek önemsiz yığınlar gibi görmeyelim. Her şeyin insanın mutluluğu için bir vasıta olduğunu unutmayalım.

Geçmişte “millet devlet içindir” anlayışla çok yanlışlar yapılıp her kesimden insanımıza çok büyük acılar yaşatıldı. Çok ocaklar söndü, çok insanımız evinden, barkından, yurdundan edildi. Ama artık yeni bir dönem başlasın istiyoruz. Acısız, kansız, gözyaşsız, çatışmasız, şiddetsiz bir dönem. “Millet devlet için değil, devlet milleti için vardır” diyen bir dönem. Bize yakışacak olan da budur, bizi dünyanın en gelişmiş birkaç ülkesinden biri haline getirecek olan ruh da!

Zira biz, milleti devletin düşmanı ya da rakibi gibi gören anlayışların değil, “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın” diyen Şeyh Edebali’nin, “Yaratılmışı severiz yaratandan ötürü” diyen Yunus’un, “İncinsen de incitme” diyen Hacı Bektaş-ı Veli’nin, Ve… “Aşık der incitenden / İncinme incitenden / Kemalden nakıs olur / İncinen incitenden” diyen Alvarlı Efe’nin manevi mirasçılarıyız.

Başta Genel Başkanımız olmak üzere, günü birlik siyasi kaygılarla değil, ülkesinin mutluluğu ve milletinin sevinci için adım atıp sorumluluk üstlenen, fedakârlık kuşanan, sadece elini değil ruhunu da taşın altına koyan herkese selam olsun.