Sağduyu, İtidal Ve Sorumluluk Duygusuyla

Biz 30 yıldır süren terör meselesini kökünden halledip anaların göz yaşının daha fazla akmaması için çözüm için müzakere süreci başlattığımızda bir şeyin altını sürekli ve önemle çizdik:

“Ülke olarak hepimiz bir sınavdan geçiyoruz. Çözüm kolay değil ama imkansız da değil. Süreci baltalama çabaları olabilir. Sağduyu, itidal, sabır ve sorumluluk içinde davranırsak, her şeyin üstesinden geliriz.”

Gerçekten de süreci akamete uğratmaya dönük girişim ve çabalarla sık sık karşılaşıyoruz. Bu girişim ve çabalar genelde iki kesimden kaynaklanıyor: Bir kesim var ki bu sorunun çözülmesini istemiyor. Adeta kendi varlık nedenlerini bu soruna bağlamışlar. Bu sorun çözülürse kendileri de hepten itibarsızlaşacak, gündemden düşecek, maddi ve manevi çıkarlarından mahrum kalacaklar. Bu kesimde kimlerin yer aldığını herkes biliyor.

Ancak 2. bir kesim var ki, bunlar belki birinci kesimdekiler kadar katı değiller, sorunun çözülmesine de karşı değillerdir ama istiyorlar ki, bunlar olurken bir yandan da AK Parti bu süreçten alabildiğine hırpalanarak çıksın, hem çözüm sürecinde itibar kaybetsin, hem de çözüm dolayısıyla oluşacak pozitif atmosferden hiçbir siyasi prestij elde edemesin.

Bu süreçte herkes kendince çeşitli hesaplar içinde olabilir. Biz, AK Parti olarak, bu hesapların hiç birini düşünecek halde değiliz. Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın her vesileyle vurguladığı gibi, biz bu ülkede huzur, barış ve kardeşlik olsun, kimsenin burnu kanamasın, kan ve göz yaşı dökülmesin istiyoruz.  

Bu bize oy kaybettirecekse ettirsin. Çünkü biz hakkın, hakikatin, adaletin, kardeşliğin ve dudaklardan dökülecek hayır duaların, birkaç oy hesabına kurban edilemeyecek kadar değerli ve yüce olduğuna inanıyoruz.

CHP İkili Oynuyor

CHP lideri Kılıçdaroğlu, çözüm sürecini başlattığımızda “Hükümete bu sorunun çözümü için kredi açıyoruz” demişti. Siyaseten doğru ve şık bir tavır değildi bu. Doğrusu, eğer gerçekten bu ülkenin ve milletin huzur ve mutluluğunu esas alıyorlarsa “Kredi açıyoruz” gibi tuhaf ve gülünç bir söylem yerine, “Çözüm çabalarına destek vereceğiz” demeleriydi. Ama gene de iyi niyetle yaklaşıldı. Fakat kısa sürede görüldü ki, CHP’nin amacı çözüm sürecine katkı yapmak değil. Kendilerince bu süreçten nemalanmaya çalışıyorlar. Bu nedenle de sık sık tuhaf açıklamalarda bulunup süreci gölgelemeye, saptırmaya, AK Parti’yi itibarsızlaştırmaya çalışıyorlar.

Biz CHP’nin her konuda ikili tavır takınmasına, ilkesel tutarlılıktan yoksun olmasına alışkınız. Öyle ya, az mı şahit olduk; Mesela, yeri geldi mi “Demokratız” derler, yeri geldi mi darbecilere arka çıkarlar. Yeri geldi mi başörtüsü özgürlüğünü savunurmuş gibi yaparlar ama biz başörtülü öğrencilerin eğitim yasağını kaldıracak bir düzenleme yaptık mı hemen iptal için Anayasa Mahkemesi’ne koşarlar. Hem “Başörtülülerin de oyunu istiyoruz” derler, hem de başörtülüleri rahibelere benzeterek aşağılamaya çalışan afişlemeler yaparlar.

Yeri geldi mi “Biz de sivil anayasadan yanayız” derler, sonra bir bakmışsın “Eskiden asker gelir bu hükümetleri değiştirirdi, şimdi sandıktan başka çaremiz kalmadı” diye hayıflanırlar. Yeri geldi mi güya çarşaflı kadınlara CHP rozeti takılan toplantılar yaparlar, sonra bir bakmışsın; Mersin’de yere attıkları çarşafları çiğneyerek miting yapıyorlar. Şimdi, terör meselesinin çözümü sürecinde de aynı ikircikli tavır içindeler.

Açık açık “Çözüme karşıyız” demeye yürekleri yetmiyor, “çözüme katkı sunmaya” ise samimiyetleri yetmiyor. Yalpalayıp duruyorlar. Biz de bu hallerine bakıp hayret ediyor değiliz.  “Bildiğimiz CHP işte…” deyip işimize bakıyoruz.