Sandıktan Sevgiyle Bahseden Tek Lider

Sandık, millet iradesinin ne doğrultuda şekillendiğini gösteren bir kılavuz, aynı zamanda da demokrasilerde iktidara gelmenin tek meşru yoludur. Devlete hükümet edecek kadroları kavga gürültü etmeden, şiddet ve benzeri kötü yollara tevessül etmeden, en barışçı, en medeni, en insani yolla belirleme aracıdır. Başbakanımız her konuşmasında sözü sandığa getiriyor.

“Sandığa şu kadar kaldı” diyor. “Sandığa sahip çıkın” diyor. “Sandık geliyor” diyor. Siz hiç sandığı bu kadar seven, bu kadar vurgulayan, bu kadar değer veren bir başka siyasetçi gördünüz mü? Siz hiç iki cümlesinden birinde sandık diyen bir parti lideri gördünüz mü? Üstelik bunları 12 yıldır iktidarda olan bir lider söylüyor. Oysa siyasetin doğası gereği, sandığa en çok vurguyu muhalefet yapar, yapmalıdır.

Sandığı en çok muhalefet istemelidir.

Sandığı en çok muhalefet özlemelidir.

Bizdeki muhalefet tam tersi.

Sandık dedin mi tüyleri ürperiyor.

Sandık denildi mi yüzleri buruşuyor.

Sandıktan kaçabildikleri kadar kaçmaya çalışıyorlar.

Sandığı engellemek için her türlü kaosa kargaşaya yelteniyor, destek veriyorlar.

Sandıktan umutsuzlar.

 

Böyle olunca da sandık dışı yollarla milli egemenliği gasp etmek istiyorlar.

Sandıktan çıkamayacaklarını bildiklerinden “hiç değilse sandığı bulandıralım” diye düşünüyorlar.

Siyaset dışı yollarla sandığa nasıl etki edebiliriz diye çırpınıp duruyorlar.

Sandığı sevmedikleri gibi, sandığın ifade ettiği demokratik anlamın da çok uzağındalar.

Öyle ya; Demokraside sandığa gitmek, “Ben böyle düşünüyorum” diyerek bir irade beyan etmektir.

Bizdekiler ise, “Sizin gerçek düşünceniz ne olursa olsun, sandığa gittiğinizde AK Parti karşısında kim diğerlerinden daha güçlü görünüyorsa oyunuzu ona verin” diyorlar.

Yani oy kullanmayı bir irade beyanı olmaktan çıkarıp sinsi bir poker oyununa çevirmek istiyorlar.

CHP ve hempaları, tüm siyasi anlayışlarını negativizm-kötülemecilik üzerine kurmuşlar.

 

Kendileri ne düşünüyor, millete hangi projeleri sunuyorlar, belli değil.

Tek söyledikleri AK Parti’ye karşı olmak.

Başka bir özellikleri yok.

Başka bir vizyonları yok.

Başka bir kabiliyetleri yok.

AK Parti kötü diyorlar, iyi nedir diyorsunuz, işte onu bilmiyorlar.

AK Parti yanlış yapıyor diyorlar, doğrusu ne diyorsunuz, “yanlışı yapmamak” deyip gülünç oluyorlar.

Yapılana yanlış demeyi, “Yapılmasın” demeyi biliyorlar ama “Ne yapılmalı”dan haberleri yok.

Onları bir araya getiren, dudak uçurtan ittifaklara yönelten sadece AK Parti nefreti.

Bu nefreti, kimi zaman ağaç duyarlılığıyla, kimi zaman yolsuzluk teraneleriyle maskelemeye çalışıyorlar.

Gencecik yaşta yitirdiğimiz yavrularımızın cenazelerini bile istismar etmekten çekinmiyorlar.

Ölümleri bile “AK Parti’ye nefret kusmak için malzeme çıkabilecekler-çıkmayacaklar” diye kategorize edip ona göre de ya görmezden geliyor ya da nefret kusmanın aracı haline getiriyorlar.

Karıştırmayı, yıkmayı, fitneyi, fesadı biliyorlar ama düzenlemeyi, ihyayı, ıslahı, birleştirmeyi bilmiyorlar.

Milletimiz de bu hallerini çok iyi bildiğinden onlara her seçimde güzel bir ders veriyor.

Ders alıyorlar mı? Hayır.

Ders alacaklarına sandıktan nefret etmeyi yeğliyorlar.

Başbakanımıza ağza alınmayacak sözlerle hakaret ediyorlar.

Her türlü çirkin yaftayı yakıştırmaya çalışıyorlar.

Ama ne yaparlarsa yapsınlar, attıkları hiç bir iftira tutmuyor, söyledikleri her yalan kendi üzerlerine yapışıp kalıyor.

Çünkü bu ülkede demokrasiye gerçek anlamda sahip çıkan...

Bu ülkede millet iradesine gönülden saygı gösteren...

Bu ülkede iktidara gelmenin en medeni ve tek meşru yolu olan sandığı dilinden düşürmeyen...

Dahası; sandık denildi mi yüzünde tebessümler oluşan...

Sandık denildi mi milletin gönül sıcaklığını, iradesini ve rızasını yüreğinin ta içinde hisseden...

Bir tek lider var:

Recep Tayyip Erdoğan.